8 Mart 2016 Salı

Aldatmak

Şu sıralar Aldatmak diye bir kitap okuyorum ve düşündüm bunun üzerine biraz.

Kendini aldatmak aldı en çok vaktimi. Sıklıkla yaptığımdan mıdır bilmiyorum ama acı geldi tadı damağıma biraz. 

Neyse önemli değil bu. Başarısız olmadığın sürece inanmak istediğine inanabiliyorsan yani, daha fazlasına ihtiyaç duymayabilirsin.

Hele ki ay aydınlık bir gecede. Çağırdığın kimsenin gelmediği, kimsesizlikle de yetinebildiğini anlayınca. Daha iyi olmayabilir ama daha kolay oluyor. Yollar kısalıyor gözünde ve için gidiyor en azından istediği yere. Ve takdir edilmeye duyulan ihtiyacın giderilmesi gibi, ruhun doyuyor birden bire. 

'Buzla sulandırılmayı, suyla bulandırılmayı' hakaret sayan bir kalbin beklentisi karşılanıyor adeta. Sek içiliyor, 'Çırılçıplak bir meczupluk halinde.'

Pulsuz yüzlerce mektubun varsa, muhakkak değmiştir elleri ellerine ve bu yeterlidir, ağır ağır eskidiğini hissetmeye.

4 Mart 2016 Cuma

Bir İnsana Güvenmek

Hepimiz geri zekalıyız aslında bir bakıma yahu. İnsana hiç güvenilir mi?

Nerede görülmüş bir taşın bir insanı bilerek, isteyerek ve severek kanattığı? 

Ya da tüm koşullar elverişli olmasına rağmen bir arabanın yarı yolda bıraktığı sahibini? Hem de son modelinin. 

Buna benzer yüzlerce örnekle yetinmeyip hala insana güvenmenin sonuçlarını konuşmak isterdim burada da kimin ihtiyacı var ki buna?

Kendi içinde kaybolmak gibi bir şey, insana güvenmek. Kar tanesinin kaderinden zerre farksız olarak hem de.

Yer yüzünde kendisi ile çok küçük farklar ihtiva eden suya güvenip, yok oluşa doğru olan yolculuğunu tamamlar, kar tanesini yok ettiği kadar suyu güçlendirir, umulmadık bir heyecan ile dans ederek.