19 Haziran 2016 Pazar

Zürafa Sokağı

Zürafa Sokağı'nda bir cüce, dev gücünde elindeki yüküyle.
Eski kerhanelerin yanıbaşında, karhanesinden çıkıyordu.
Ve düşüp yuvarlanacak, küçük boynu kırılacak diye
Korku dolu gözlerle izletti kendisini.
Birinci sıradan.


Onun sıradanlığına alışamadan devam edince yola
Galata'ya ulaşmakta güçlük çektim. 
Tüm dehlizlerin buluştuğu noktada durup fotoğraf çekecektim.
Artık bira içilmeyen kaldırımların başka bir amacı olamaz.
Anasına, bacısına cilalı bir küfür çektim.

Orda Bir Köy Var

Evet, orada bir köy var. Kuzey tarafında koca şehir İstanbul'un. Bu köy hem uzakta değil, hem de bizim değil aslında. Bu kaosun, hengamenin ve devinimin yanıbaşında, bambaşka bir kültüre aşina bir köy var. Polonezköy var.



İsmi düşündürmedi hiç birimizi ama Polonyalılar ile alakası var. 1842'de bir iç savaştan kaçıp, Osmanlı Devleti'ne sığınan Polonyalılar. Ya da Lehistanlılar, tarih kitaplarındaki adıyla.

Bu gün bir turizm köyü olmuş, açık büfe brunchlar, kahvaltı dahil konaklamalar...

Kim derdi ki Adam Mickiewicz sokağında yapılacak hatalı sollamalar?

15 Haziran 2016 Çarşamba

Sanat için sanat

Biraz içimden uzaklaşmam lazım artık. Yazdığım yaptığım her şey sadece beni ilgilendirse de, içimden başka yerlere bakmalıyım. Etrafımda merkezi olmadığım, devinimleri hiç bitmeyen bir dünya var ve ben bir kafese kapatmışım sanki kanatlarımı.

Karın tokluğuna yaşıyorum, yazıyorum.

Unutulma korkusu değil ama iz bırakma arzusu var içimde. En az bir kelimem nüfuz etsin istiyorum her gören göze,