29 Şubat 2016 Pazartesi

29 Şubat

Elbette ki değişimin kaçınılmazlığına inanıyorum.

Peki öyleyse neden kaçıyorum?

Piyano çalmaktan sıkıldığını söyleyen bir piyanist duydunuz mu hiç? Ya da katiplikten memnunum, artık sanat için yazmayacağım diyen bir yazar. Elbette kokusu ağır ve zahmetli diye resmi bırakmadı hiçbir ressam ve artık bir filmi yönettiğini hissetmekten keyif almadığını açıklamadı bir yönetmen.

Bu sene çiçek açmamalıyım diye karar veren bir ağaç olduğunu da sanmıyorum.

(Eğer ağaçların karar alma mekanizması olup olmadığını sorguluyorsanız, büyük resme bakınız.)

Başlarken hayal ettiğim bir yer vardı, şu anda hayal ettiğim yerden o kadar uzaktayım ki nereden başladığımı bile bulamıyorum.

Elbette ki çevresel koşullar çalışan, üreten, sanat için emek sarf eden her bir bireyi olumlu veya olumsuz etkilemektedir.

Ancak,

Güneş ve ay gökyüzünü paylaşır, insanlar ilk nefesin acısı ile ağlaşır, son nefesin ağırlığı ile savaşır ve Şubat bile yüzde 25 olasılıkla fazladan bir güne ulaşır.

O zaman hiç kalmadığını iddia etmeyelim umudun.

Elinden tutalım içimizdeki küçük çocuğun ve yola koyulalım. Mesaj açık. Dünya biz yokken de tüm ağırlığı ile buradaydı ve kaçınılmaz bir şekilde burada olmaya devam edecek. Onu biraz rahatsız etmeye ne dersiniz :)







Hiç yorum yok:

Yorum Gönder