16 Ağustos 2011 Salı

Bir gemicinin kalemini oynatmak

Çok uzaktan geldim İstanbul. Dalgaların can aldığı, yağmurların rahat bırakmadığı Karadeniz'den geldim. Yorgunum İstanbul, yorgun. Ve hasretim toprağa, metal kokusundan da sıkıldım ayrıca. Yağmur yağınca haz veren toprak kokusunu özledim. Karaya ayak basmak istiyorum artık. Karımı özledim İstanbul, kızımı özledim. Sallanmayan bir masada yemek yemeyi, taze ekmek yemeyi özledim. Peyniri sıcaklığıyla ısıtan ekmek var ya, ondan işte. Otomobil gürültüsünü özledim, bina kadar motorların sesinden sonra vız gelecek olan bütün gürültüleri özledim. Biliyorum ait olamayacağım hiçbir zaman sana, gelsem de yine gideceğim. Yine geride bırakacağım sevdiklerimi ve sevenlerimi, içim kan ağlayarak.
Sen bana hoş geldin dedin İstanbul. Önce Anadolu'da gördüm ilk fenerini. Az kaldı dedim içimden, az kaldı dedik sonra hep beraber. Sonra Rumeli, bu balıkçı kasabasındaki fenerin ışığı ilişti gözümüze. Bir sigara yaktım valizimin üstünde uzanırken. Ailemi alıp buraya geleceğim dedim içimden. Bu balıkçı kasabasından denize bakacağım. Sanki özleyecekmiş gibi bakacağım hem de. İçimde mutluluk var İstanbul. Kavuştum yine sana. Sen sakın bir şey söyleme İstanbul. '...Hayat güzel, ömür kısa...'

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder