15 Ağustos 2011 Pazartesi

Neye Şikayet Edersin, Uçabilirken ?

Güzel kardeşim, kıymetli kuşum, martım benim. İstanbul'umun gözde simgesi, gür sesli bembeyazı, vapurların ebedi yoldaşı neredeyse her günümüze ortaksın, simidimize, balığımıza, havamıza, suyumuza ortaksın. Doyasıya, kıyasıya uçarsın, coğrafyamızın bir parçasısın...
Tamam ya amma da abarttım seni. Abicim herşey güzel işte, hava nefis, güneş yeni doğmuş, bir çoğumuz bu gün ne işe, ne okula gidecek, ben vapurda çaktırmadan sigara içebiliyorum, çayım elimde, simidimi de seninle paylaştım işte. Ama sen bir gürültüdür koparıyorsun yarım saattir. İyi ki bir dilenci vapuruna binelim dedim yani, şişirdin kafamı be abicim ya. Az bi sus da denizi falan dinleyelim, şöyle uzaklara dalalım, derin düşüncelerde kaybolalım. Yoook illa çıkartacaksın o yansıma sözcüklerle ifade edilemeyen sesi dimi. Ben de geçmeyeceğim bu güzel havada içeriye.
Şaka yaptım be seviyorum seni. Seni görmek bana, boğazda olduğumu hatırlatıyor. Seni görmek, yemeğimize katılan garip maddeleri, soluduğumuz havanın pisliğini, cinayetleri, kazaları, benzinin 5 lira olmak üzere oluşunu, kredi kartı borçlarımı, altta kalan derslerimi, yaklaşan sınavlarımı, yaşadığım ayrılıkları unutturuyor bana. Şu şehri bekleyen kim kaldı ki senden başka ? Ben de gideceğim bir gün, sen yine kalacaksın ve yeni aşıkların simitlerine ortak olacaksın, küçük çocuklar uzağa atamayacak, suya girip alacaksın. Ada balıkçılarından balık çalacaksın, küfür edecekler ama duymayacaksın. Süzüleceksin sen, el değmemiş beyazınla, heykellerin kafasına pisleyeceksin. Rahatını bozmasınlar senin, sen de hatırlat insanlara, 'burası İstanbul' de, ona göre yaşayın, tadını çıkarın de. Güneş, boğaz, martılar de, çay, simit, sigara de, 'Hayat garip, vapurlar falan' de. De ki üzerine beton dökülmüş bir çukur gibi görünmeye başlayan bu şehir, bu şehirde yaşayan insanlar umudu, unutmasınlar.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder