18 Ağustos 2016 Perşembe

İnsanca


Sodom musun, Gomore mi be talihsiz İstanbul. Karakolların boşalmıyor bir türlü. İnsanca yaşayamıyor insanların. 

Sıra dışı bir çarşamba günüydü. Hiçbir işim rast gitmiyor, aldığım kararların yanlış olduğu çok geçmeden ortaya çıkıyordu. Büyük dert değil, ertesi gün hepsini çözeceğim diyordum. Ama mutsuzdum. Uzun zaman sonra ilk kez. İşten çıkıp trafiğiyle boğuştum tanıdığım en eski kevaşenin. 

'Saatte x kilometre ile yol almak' deyimi halimi görse, bir sigara yakardı. 

Çok sevdiğim her şey gittikçe uzaklaşıyor, şehir ışıklarını üstüme kapatıyordu. Akıl almayacak planlar yaptım, hem kendim hem arkadaşlarım için. Hatta öyle ki, birine kendi ütopyamı iteledim. 'Ya tutarsa?' diyerek. Tutmadı tabi. 

Babam yaşında şarkılar dinledim eve dönerken. 

Mahalledeki gereksiz trafiği fark etmem uzun sürmedi, ben müziği kıstıkça onlar daha çok bağırıyordu sanki. Kavga değildi bunun adı, eski sevdalarına, kaybettikleri yakınlarına, aldıkları uyuşturucuya, korkuya ve hırsa yenik düşmüş olan beyinlerini arabalarında bırakıp, el frenini çekip, camları ve kapıları kapatmadan inen birkaç bedenin birbirini alt etme çabasıydı. Arabalar çok yalnız kalmıştı.

Kenara çektim. Aradan yavaşlayarak geçen, konuyu anlamaya çalışırken önümü kapatanlara küfür ederek izliyordum. Hiçbir şey düşünmeden. İzzet çok sık küfür ediyordu. 'Öz abini dinle bari' diyen birini dinlemiyordu. Öz abisi değildi belki de. Tüm gücümle ona baktım. Karışık bir yerden sıyrıldı. Ayağı kaydığı için sendeledi ama vazgeçmedi. Belki de hiçbir şeyi bu kadar istememişti. 

Yüzünde gurur duyan bir ifade yoktu, belki de yeterli sebebi olmadığından, kim bilir? 
Film gibi değildi. Tüm kalabalığı, mekanı ve kahramanları gösteren geniş plandan, bel altına ya da göğüs plana geçmedi görüntü. Elindeki bıçağa özellikle bir ışık da düşmedi, izleyici görsün diye. El ayak detayı da verilmedi, merak uyandırmak için. Karşıdakinin yüzü de görülmedi, korku dolu bir ifadeyle. Öyle büyük bir çığlık da duyulmadı, hatta belki de kimse hiçbir şey duymadı, İzzet bıçağı saplarken.

Katil olmak için can atıyordu elleri. Kan istiyordu.

Sonra orada ne oldu bilmiyorum. Ama ben sinirlendim yine. Buralarda, hemen her gün, yüzlerce şeye sinirlenmek, normal hale gelmişti. Ve ben sinirli bir adam olduğumu düşünmeye başlamıştım. Şeker hastası da değildim halbuki. 

Her gün görüp duyduklarım, aşinası olduklarım, önemini unuttuklarım beni bu hale getirdi. Cinayeti ölümden saymaya başladık. Gözlerimizi kapatıp, kulaklarımızı tıkadık. 
İnsanca yaşamaktan, sınıfta kaldık.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder